-
1 tempo tutmak
v. time -
2 tempo tutmak
to keep time, to beat time -
3 parmaklarıyla tempo tutmak
v. drum -
4 tempo
'tempo MUS Takt m; Tempo n;tempo tutmak den Takt schlagen; das Tempo einhalten -
5 tempo
tempo. - tutmak to keep time, beat time. -
6 témpo
темп (м)* * *1) темпsanayileşme témposu — те́мпы индустриализа́ции
2) муз. тактtémpo tutmak — а) сохраня́ть / выде́рживать темп; б) подде́рживать темп / ритм (хлопаньем в ладоши и т п.)
-
7 tempo
1) в разн. знач. темпartış témpoları — те́мпы ро́ста (чего-л.)
sanayileşme témposu — те́мпы индустриализа́ции
işler bu témpo ile giderse… — е́сли де́ла пойду́т в тако́м те́мпе…
2) муз. тактtémpo tutmak — а) сохраня́ть (выде́рживать) какой-л. темп; б) подде́рживать темп (ритм) (хлопаньем в ладоши при пляске)
-
8 beat time
tempo tutmak -
9 скандировать
сканди́ровать "Нет войне́!" — "Harbe hayır! " diye tempo tutmak
-
10 time
n. zaman, aralık, vakit, çağ, süre, vade, uygun zaman, doğum zamanı, tempo, kere————————v. ayarlamak, kurmak, zamanlama yapmak, saat tutmak, süre tutmak, zamanlamak, temposunu belirlemek, tempo tutmak* * *1. zamanlama yap (v.) 2. zaman (n.) 3. zaman* * *1. noun1) (the hour of the day: What time is it?; Can your child tell the time yet?) zaman2) (the passage of days, years, events etc: time and space; Time will tell.) vakit, zaman3) (a point at which, or period during which, something happens: at the time of his wedding; breakfast-time.) vakit4) (the quantity of minutes, hours, days etc, eg spent in, or available for, a particular activity etc: This won't take much time to do; I enjoyed the time I spent in Paris; At the end of the exam, the supervisor called `Your time is up!') zaman, vakit, süre5) (a suitable moment or period: Now is the time to ask him.) tam zamanı, uygun an6) (one of a number occasions: He's been to France four times.) defa, kere, kez7) (a period characterized by a particular quality in a person's life, experience etc: He went through an unhappy time when she died; We had some good times together.) geçirilen zaman, yaşanan an8) (the speed at which a piece of music should be played; tempo: in slow time.) tempo2. verb1) (to measure the time taken by (a happening, event etc) or by (a person, in doing something): He timed the journey.) saat tutmak, süreyi hesaplamak2) (to choose a particular time for: You timed your arrival beautifully!) zamanlamak, zamanı ayarlamak•- timeless- timelessly
- timelessness
- timely
- timeliness
- timer
- times
- timing
- time bomb
- time-consuming
- time limit
- time off
- time out
- timetable
- all in good time
- all the time
- at times
- be behind time
- for the time being
- from time to time
- in good time
- in time
- no time at all
- no time
- one, two at a time
- on time
- save, waste time
- take one's time
- time and time again
- time and again -
11 такт
zaman; tempo ; denlilik* * *I м1) муз. zamanдвудо́льный такт — ikili zaman
2) разг. ( ритм) tempoв такт му́зыке — müziğin temposuna uyarak
выбива́ть такт — tempo tutmak
3) тех. zamanII мтакт сжа́тия — sıkıştırma zamanı
takt, denlilikон челове́к с та́ктом — takt sahibidir
держа́ть себя́ с та́ктом — takt sahibi olmak, denlice davranmak
-
12 Takt
-
13 притопывать
несов.; сов. - прито́пнуть1) ayağını / ayaklarını yere vurmakприто́пнуть ного́й — ayağını yere vurmak
2) тк. несов. (стучать ногой в такт чему-л.) ayağını yere vurarak tempo tutmak -
14 прихлопывать
несов.; сов. - прихло́пнуть1) ( закрывать со стуком) çarparak kapamak2) ( прищемлять) sıkıştırmak, kıstırmakему́ прихло́пнуло па́лец две́рью — parmağı kapıya sıkışmış
3) тк. несов. ( хлопать в такт) el çırparak tempo tutmak -
15 drum
n. davul, bidon, tamtam, davul sesi, şarjör (tüfek), kulak zarı, sütun gövdesi————————v. davul çalmak, parmaklarıyla tempo tutmak, tekrar ede ede öğretmek* * *1. tambur 2. timpan zarı 3. davul çal (v.) 4. davul (n.)* * *1. noun1) (a musical instrument constructed of skin etc stretched on a round frame and beaten with a stick: He plays the drums.) davul, trampet2) (something shaped like a drum, especially a container: an oil-drum.) varil, bidon3) (an eardrum.) kulak zarı2. verb1) (to beat a drum.) davul çalmak2) (to tap continuously especially with the fingers: Stop drumming (your fingers) on the table!) sürekli tıkırdamak3) (to make a sound like someone beating a drum: The rain drummed on the metal roof.) tıpır tıpır ses çıkarmak•- drummer- drumstick
- drum in/into -
16 shake a leg
dans etmek, oynamak, tempo tutmak, acele etmek -
17 shake a leg
dans etmek, oynamak, tempo tutmak, acele etmek -
18 klatschen
klatschen ['klatʃən]I vi2) ( applaudieren) alkışlamak;in die Hände \klatschen el çırpmakII vtden Takt \klatschen el çırparak tempo tutmak -
19 keep time
(saat) düzgün çalismak; tempo tutmak -
20 dümtek
classical Turkish mus. tempo. - tutmak to keep time, beat time.
- 1
- 2
См. также в других словарях:
tempo tutmak — el çırparak veya el ve ayaklarını bir yere vurarak bir müziğe eşlik etmek, vuruş tutmak Sonra kafasındaki bir şarkıya parmaklarıyla candan tempo tutmaya başladı. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
tempo — is., müz., İt. tempo 1) Bir müzik parçasındaki bölümlerin hızlarını belirtmek için kullanılan kelime, vuruş Bu melodinin temposu çok ağır, biraz daha hızlı çalınmalı. 2) mec. Gidiş, ilerleyiş, gelişme hızı, tarz Maiyetindekiler onun çalışma… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dümtek tutmak — tempo tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
usul tutmak — dümtekle tempo tutmak Usul tutarak, dümtek vurarak, başlarını sallayarak avazları çıktığı kadar şarkıya başlarlar. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
el çırpmak — 1) alkışlamak, tempo tutmak Bir köylü oturduğu yerde cura çalıyor, birkaç delikanlı etrafında el çırparak ayak vurarak türkü söylüyorlardı. R. N. Güntekin 2) birini çağırmak için ellerini birbirine vurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dümtek — is., müz. Klasik Türk müziğinde tempo Ellerini dümtek usulü ile dizlerine vurur. Ö. Seyfettin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller dümtek tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
usul — 1. zf., esk. 1) Alçak sesle Ala gözlü benli dilber / Usul söyle söz ederler Karacaoğlan 2) Yavaş bir biçimde 2. is., lü, ç., Ar. uṣūl 1) Kökler, asıllar 2) Bir kimsenin ana, baba, dede ve nineleri 3. is., lü, Ar. uṣūl 1) Bir amaca erişmek için… … Çağatay Osmanlı Sözlük